menu Menu
Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler*
Yazar Ahmet Karadağ Edebiyat, Kültür-Sanat Mayıs 10, 2023 6 dakikada okunur
Kardeş Türküler: "Şu göçler, göçmenler çağında huzurlu bir yer bulmak iyice güçleşiyor." Önce Devrimci Sempatizan Küçük İskender Sonra

Wetzlar Alman Yüksek Mahkemesinde avukat asistanı olarak görev yapan ve henüz yazarlık serüveninin başında olan genç bir Alman yazar, Charlotte Buff adındaki nişanlı bir kadına umutsuzca âşık olmuştur. Bu umutsuz aşkına karşılık alamaması bir yana, âşık olduğu kadının nişanlısıyla evliliğe giden sürecini acıyla izlemektedir. Aynı günlerde Wetzlar’de bir elçilikte çalışan ve yakın arkadaşı olan Karl Wilhelm Jerusalem intihar etmiş, genç yazarın kucağında ölmüştür. Alman yazar bütün bu olaylar sonunda bir kitap yazar ve kitabında umutsuzca nişanlı bir kıza âşık olan roman kahramanı intihar eder. Kitabın yayımlanmasından kısa bir süre sonrasında başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde kitabı okuyan gençler arasında bir intihar salgını başlar. Bu nedenle kitap bazı ülkeler tarafından yasaklanır, kilise genç yazarı gençleri intihara özendiriyor gerekçesiyle bir çeşit aforoz eder. Bu yazar daha sonraki yıllarda Almanya’nın yetiştirdiği en büyük yazarlardan biri olarak tarihe geçer, genç yazarın adı Johann Wolfgang von Goethe, kitabın adı da “Genç Werther’in Acıları” dır.

Goethe’nin bu kitabı yazmasından yaklaşık yüzyıl sonra okyanusun diğer kıyısında bir başka kitap yazılır. Öğretmenlik yapan Amerikalı kadın yazar henüz yazdığı kitabın Amerika’da sonunda siyahların kısmi de olsa özgürlüğe kavuşacakları ve demokrasiye geçiş sürecinin başlayacağı İç Savaşı tetikleyeceğinden habersizdir. Bir gazetede tefrika olarak yayımlanmaya başlayan bu roman kitaplaştırıldıktan sonra bütün büyük dillere çevirisi yapılır, ABD’de İncil’den sonra en çok satan kitap olur. Yazarın adı “Harriet Beecher Stowe” dur ve kitabın adı da “Tom Amca’nın Kulübesi” dir.

Bu kitabın yazılmasından yaklaşık yüz elli yıl sonra henüz Nobel ödülü sahibi olmayan bir başka yazar Yeni Hayatisimli romanına “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti,” cümlesiyle başlar. Romanda, romanın ana kahramanı genç bir mühendislik öğrencisi bir kitap okur ve kitaptaki hayatı aramak amacıyla kitabın vaat ettiği yeni hayatın peşinden koşar, evini, annesini, okulunu, şehrini geride bırakarak arayış içinde bir yolculuğa çıkar. Mühendislik öğrencisinin kişisel yaşamında bir devrim gerçekleşmiştir. Aynı devrim o kitabı okuyanlarında yaşamında da gerçekleşir.

Ezilen ve sömürülen işçilerin direnişlerinin bayraklaştırıldığı “Ana” ve “Germinal” romanlarıyla Gorki ve Zola, Sovremennik’in başyazarı Çernişevski’nin Petropavlosk zindanında yazdığı romanı “Ne/Nasıl Yapmalı” Rusya’da 1917 Devriminin el kitapları olur. Pelageya Ana tüm işçilerin “anası” olur, Avrupa’da, Rusya’da binlerce insanın fikirlerini değiştirir, onların hayatına dokunur, değiştirir, dönüştürür.

Kitaplar hayatı değiştirme gücüne sahiptir. Bunu en çok da edebiyat yapar. Edebiyat hem bireylerin tek tek hem de kitlelerin yaşamlarında topluca devrimci etkiler oluşturur. Almanya’da genç bir yazar küçük bekâr odasında bir roman yazar, bu roman binlerce kilometre ötede gençlerin hayatını alt üst eder. Amerikalı bir kadın Connecticut’da bir roman yazar, birkaç bin kilometre ötedeki Mississippi, Louisiana ve Georgia’daki siyahların, kölelerin hayatı değişir, iç savaşı başlatır. Petropavlosk zindanında yazılan bir roman 1917 Rus Devriminde kitlelere yön verir.

Bu dönüştürücü, devrimci gücünü nereden alır edebiyat? Bütün gücünü kelimelerden alır. Yıllanmış eski püskü bir sözlükte öylesine duran, yalnızken hiçbir anlam ifade etmeyen birkaç kelime şairin, yazarın biri tarafından yan yana dizilmeye başladığı anda bir şeyler olur, o kelimeler büyülü bir güce kavuşurlar. Biraz önce orada burada dağınık, miskin miskin otururken, toplan borusuyla cenk nizamı almış askerlerden müteşekkil bir ordunun yıkıcı gücüne ulaşırlar. Kelimelerin bu etkisinden korkar tiranlar ve diktatörler. Bütün despotik faşist yönetimler fikirden ve doğruluktan korktukları kadar kelimelerin gücünden ve etkisinden korkarlar. O yüzden kelimelerin ustaları olan edebiyatçılar, filozoflar, gazeteciler her zaman diktatörlerin ilk hedefleri olurlar ve en ağır cezalara çarptırılırlar. Gençlere zararlı fikirler aşılıyor diye Sokrates, Kral Henry’e itaat etmeyen Thomas Moore, Roma’nın despot tek adam yönetimini eleştiren Cicero, Mussolini’yi kabul etmeyen Pasolini, Franco’yu eleştiren Lorca kelime ustası olmaları nedeniyle faşist diktatörlerin kılıçlarından, kurşunlarından nasiplerini alırlar. Kelimelerin çelikten gücü sırça köşkleri yıkar daima, korku bu yüzdendir. Diktatörler de gerçekliği kelimelerin gücüyle değiştirirler. İsyan edene korkuyu, itaat edene ödülü önce kelimelerle sağlarlar. Kelimeler soysuzlaştıkça, içleri boşaltıldıkça, gerçek anlamlarından uzaklaştıkça halkları yönetmek kolaylaşır. Bilirler ki kelimeler soysuzlaştıkça halklar da soysuzlaşır. Kelimeler asıl anlamlarından uzaklaşınca George Orwell’in dediği gibi “Sevgi Bakanlığında” savaşlar, “Gerçek Bakanlığında” yalanlar planlanır.

Edebiyat devrimcidir. Devrim kelimesinin batı dillerindeki karşılığı olan “revolution” kelimesini Oxford sözlüğü, “bir insan topluluğunun ülkeyi yöneten mevcut iktidarı özellikle güç kullanarak değiştirmesi” olarak tanımlamıştır. Edebiyat bu gücünü silahın ve kurşunun metalik sertliğinden değil, bir tohumun en sert kayayı bile delen ipeksi yumuşaklığından alır. Ama ne var ki, devrimle çok yakından ilişkili olan revolver (tabanca) kelimesinin de revolutionkelimesiyle aynı kökten gelmesi de sanırım edebiyatın hoşluğuna verilebilecek bir rastlantıdır.

Çünkü edebiyat devrimcidir.

*Nazım Hikmet’in “Hürriyet Kavgası” şiirinden.


Önce Sonra

keyboard_arrow_up