menu Menu

Sırrı Süreyya Önder: "Beynelmilel, bu ülkede yapılan ilk anti-militarist film."

Sırrı Süreyya Önder Beynelmilel öncesinde neler yapıyordu? 1962 Adıyaman doğumluyum. Sosyalist gelenekten gelen bir ailenin çocuğuyum. Babam, eski Türkiye İşçi Partisi il başkanlarından. Böyle bir aileden olunca da doğar doğmaz bu havayı soluyorsunuz. Fakir bir ailenin çocuğuydum. Babam 8 yaşındayken öldü. Giderek siyasal yapılar içerisinde yer almaya başladım. İlk olarak Adıyaman’da Maraş olaylarını protesto ederken […]

Okumaya devam et


Kardeş Türküler: "Şu göçler, göçmenler çağında huzurlu bir yer bulmak iyice güçleşiyor."

1-Bazen bir türkü onlarca siyasi partinin yapamayacağını yapar, bin yıllık putları kırar, binlerce ön yargıyı bir çırpıda paramparça eder, aynı zaman, aynı mekanda bir araya gelmeyecek milyonları aynı ya da benzer duygularda bir araya getirir. . Kardeş Türküler aklımıza bu yönüyle kazıldı, hep böyle kaldı, böyle kalmaya devam ediyor. Siz yola çıkarken böyle bir misyon […]

Okumaya devam et


Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler*

Wetzlar Alman Yüksek Mahkemesinde avukat asistanı olarak görev yapan ve henüz yazarlık serüveninin başında olan genç bir Alman yazar, Charlotte Buff adındaki nişanlı bir kadına umutsuzca âşık olmuştur. Bu umutsuz aşkına karşılık alamaması bir yana, âşık olduğu kadının nişanlısıyla evliliğe giden sürecini acıyla izlemektedir. Aynı günlerde Wetzlar’de bir elçilikte çalışan ve yakın arkadaşı olan Karl […]

Okumaya devam et


Satürn tipi sanatın tek lokmalık çocukları

“Gün gelecek, herkes bacaksız bedenlerle yerlerde ateşten duvarlara tutunmaya çalışarak sürünecek.” Daniil Harms             Goya’nın “Çocuklarını Yiyen Satürn (Saturno devorando a un hijo)” adlı resminin (“tablosunun” demiyorum çünkü resim, ressamın ölümünden sonra tuvale aktarılmıştır) sanat dünyasındaki ünü malûmdur. “Satürn” olarak adlandırılansa bildiğimiz güçlü titan Kronos’tur. Çocuklarını, yerine geçecekleri korkusuyla doğar doğmaz çiğ çiğ yiyen bu […]

Okumaya devam et


Ferhat Tunç ile sanatın kitleler üstündeki etkisine yönelik söyleşi

Kırk yılı aşkın bir süredir etkileyici şarkılarıyla, özgün besteleriyle, onlarca albümüyle, binlerce konseriyle insanların umudunu diri tutmasına emek vermiş ve aynı zamanda toplumsal travmalarda, demokratik kitle hareketlerinde halkın daima yanında durmuş bir isim olan Ferhat Tunç’la, sanatın kitleler üstündeki dönüşümü ve kitlelere direnç katmaktaki etkisi üzerine bir söyleşi yolculuğu yaptık. Sevgili Ferhat, çocukluğundan bahseder misin […]

Okumaya devam et


Geleceğin kusursuz ayak izini aramak

Önceden beri sanatçının/edebiyatçının çantasında -plânını yapıp yapmadığı belirsiz- bir ufuk çizgisi gizlidir. Kimi kuramcılar bunu doğal bir açılım olarak görür, kimi kuramcılar da görmezden gelirler. Tek tek şair/edebiyatçı/sanatçı bireylerin yarattığı bu ufuk çizgisi zamanla ortak bir eksene evrilir. İşte o ortak eksen, tartışmanın tam da odağını oluşturur: Gerçekte bir devrimci sanat var mıdır? Sınırları bireyin […]

Okumaya devam et


Silikon Devrim Sanatı

‘Ne? Cesetleri mi getirmişler?’ Devrimci bir aileye doğdum; devrim ne demek pek bilmiyorum. Birbirini eşya gibi kırıp parçalayan devrimcileri biliyorum. Devrim adına evde tek başına bırakılmış bir çocuğun yalnızlığını biliyorum. Varoluş sıkıntıları, iç batışlar, yaptığın her şeye yapışan insansızlığı, onunla gelen anlamsızlığı falan çok iyi biliyorum. ‘Devrim de sanat da ölmedi mi, daha ne yazacaklarmış’ […]

Okumaya devam et


Nebil Sayın: "Hangi sahnede hangi ustanın öğretileri işime yarıyorsa onu kullanır, üzerine kendimi koyarım."

Tiyatro çoğunluk tarafından ekonomik geliri, sosyal statüsü, eğitimi vb. yüksek olan kitlelerin ilgi alanıymış gibi algılandı ve hala öyle algılanıyor. Bunun pek çok nedeni olabilir ama sanırım önemli bir nedeni oyuncuların “tiyatro oyuncusu” olmayı fazlaca elitize ediyor olmaları. Bu bağlamda sizin tiyatroya, genel olarak oyunculuğa yaklaşımınız aykırı duruyor. Kendinizi, sanatınızı tanımlarken sokaktan kopuk bir dil […]

Okumaya devam et


Sanat dünyayı değiştirebilir mi?

Sanat ve devrim konulu bir sayıya yazı yazmak düşünülünce modası geçmiş ve sıkıcı bir içeriğe saplanma tuzağından kaçarak meseleye odaklanmak için, içeriği güncellemek gerektiği üzerinde düşündüm ilkin…Zira bu iki sözcüğü bir arada kullanmak hem verili bir tartışmanın patinajlı dar yoluna sapma tehlikesini içeriyordu hem de sanatın işlevleri konusunda pek çok yeni soru ortaya çıkarmadan bilinenleri […]

Okumaya devam et



Önceki Sayfa Sonraki Sayfa

keyboard_arrow_up